Psikoloji biliminin son zamanlarda ülkemizde hızla ilerlemesiyle birlikte yapılan diziler veyahut filmler oldukça ilgi görüyor ve izlenme rekorları kırıyor. Neredeyse her evde bu tür filmleri ve dizileri izleyen, takip eden insanların olduğu biliniyor. Genel olarak psikoloji alt temelli filmler ve dizilere bakıldığında birçok psikolojik rahatsızlığın kaynağı, yaşanmış veya yaşatılmış çocukluk travmaların etkisi olduğunu görüyoruz...
Psikolojik sorunlarımızın bir kısmı çocukluk çağımızla ilintili olan olumsuz yaşantılarımızın sonucudur. Bu olumsuz yaşantılarımızın büyük bir kısmını ebeveynlerimiz bilmeden, istemeden ve farkında olmadan kendi çocuklarına yaşatıyor. Bununda sebebi; ebeveynlerimizin çocukluk çağlarında, bize yaşatılan bu olumsuz yaşantıların birer kurbanları olmuş olmalarıdır.
Yani bebeklik ve çocukluk döneminde travmaya maruz kalmış insanların büyük ölçüde düşünce davranış ve duygularına kadar sirayet eden bir döngü içinde gizlenmiş yaşantılar karşımıza çıkıyor. Bazen bu döngüyü görmek oldukça zor olabilir çünkü çocukluk zamanında yaşatılan travmalar bukalemun gibi sürekli renk değiştiriyor. Çocukluk çağlarında travmalara maruz kalan kişiler yetişkin oldukları zaman bile bu travmaların bedelini ödüyor. Yaşanılan her travma bizleri adeta gölgemiz gibi takip ediyor ve hiçbir zaman peşimizi bırakmıyor. Düşüncelerimizde, davranışlarımızda ve duygularımızda çoğu zaman kendini hatırlatıyor.
Dolayısıyla insanların çocukluk yaşantıları ruh sağlığı profesyonelleri için oldukça önem arz ediyor. Hepimizin bildiği üzere çocuk dünyaya geldiğinde ilk teması anne ile oluyor. Anne’nin ruhsal yapısı bir bütünlük halinde ise dingin, huzurlu, tutarlı ve kucaklayıcı bir yapıya sahip ise dünyaya gelen çocuk anne ile özdeşim yaparak sağlıklı bir hayattın başlangıcına yelken açar. Fakat annenin ruhsal yapısı bir bütün halinde değil de parçalanmışsa veya eşiyle ilgili henüz oturmamış bir ilişki için de ise sürekli kaotik bir ortam içinde yaşıyorsa, sosyal, kültürel ve ekonomi sıkıntıları devam ediyorsa çocuk bu olumsuz hayatın etkisinden payını alır ve çocuk anne ile özdeşim yaparak hayata eksik başlar. Çocuk hayatı boyunca da bu eksikliği farklı nesnelerle doldurmaya çalışır fakat hiçbir zaman bu eksikliği tam anlamıyla dolduramaz.
Dolayısıyla dünyanın en zor işi bilinçli bir anne olmaktır. Çünkü anne olmak çocuğa sadece fiziksel ihtiyaçları karşılamaktan öte çocuğun duygusal ihtiyaçlarını anlamak, algılamak ve cevap vermektir. Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına yerinde ve yeterince cevap verilmesi elzemdir. Bu ihtiyaçları verecek olan merciler öncelikle anneler ve ilerleyen zamanlarda ise babalardır.
Genel olarak yaşamış olduğumuz coğrafyada ebeveynler çocuklarının fiziksel ihtiyaçlarına önem veriyor fakat çocuklarının duygusal ihtiyaçları maalesef yadırganıyor veyahut görmezden geliniyor. Çünkü çocuklarına karşı duygusal yaklaşım bazı ebeveynler için zayıflık olarak görülüyor. Veyahut bazı ebeveynler arkaik bir anlayışla ‘’ bizim zamanımız da………….’’ diye başlayan nutuk çekme cümleleri kurarak çocuklarına sunmuş olduğu hayatı bir lütuf muş gibi görüyor. Bu duruma istinaden çocuk zayıf düşmemek adına kendi duygularından uzaklaşıyor ve duygularına kelepçe vuruyor. Bu tutum sonucunda çocuğun içinde, kapanması güç olan derin bir boşluk hissi oluşuyor. Dolayısıyla hiçbir ilacın etkisi bu derin boşluğu doldurmaya yetmiyor. Duygularından uzak yaşamaya mahkûm edilen çocuğa yapılan en büyük ihanettir. Oysa her çocuk dingin, huzurlu ve duygu yüklü bir yaşamı hak ediyor.
Divan Psikolojik ve Danışmanlık Merkezi Sahibi Uzman Klinik Psikolog- Psikoterapist Deniz Şahin